Zhuangzi Pu nehiri kıyısında sükûnetle balık avlıyordu. Chu Devleti kralının iki elçisi geldiler; ona şuna benzer bir şeyler söylediler: “Prensimiz sizi sarayda yüksek bir mevkiye getirmek istiyorlar. Size topraklarını yönetme görevi vermek sadrazamlık bahşetmek istiyorlar”. Zhuangzi kafasını bile çevirmeden şöyle cevap verir: “Duyduğum kadarıyla Chu’da sihirli bir kaplumbağa varmış, üç bin yıl önce ölmüş. Kral da onu sardırıp bir sandığa koydurmuş, atalarının sunağı üstünde özenle saklıyormuş. Sizce o kaplumbağa, kemikleri ebediyen kutsansın diye telef olup gitmeyi tercih eder miydi? Yoksa canlı kalıp pislik içinde sürünmek mi isterdi? İki elçi de: “Canlı kalıp, pislik içinde sürünmek,” diye cevap verdi. “İyi o zaman, dönüp kralınıza gidin!”dedi Zhuangzi, “Ben de burada kalıp pislik içinde sürünmeyi tercih ederim”.
Onu “şahsi adı” Zhoui’yle ya da aile ismini ekleyerek Zhuang Zhou diye veyahut bir usta olduğunu belirtmek için (Zi, filozof isimlerinin sonuna eklenir), Zhuangzi (Çuang-Tse) diye anmak mümkündür. Taoculuğun diğer “babası” Laozi’den (Lao-tse) daha az meşhur olan Zhuangzi, milattan önce 4. yüzyılda, muhtemelen 350-280 yılları arasında, düşman prensliklerin kavgalarıyla parçalanmış Çin’in merkezi eyaletlerinden birinde yaşamış olmalı. Bu prensliklerden biri olan Küçük Sung devleti tebası, Atinalıların gözündeki Boeotialılar gibi, alaya alınan ve kaba saba bulunan insanlardı. Zhuangzi’nin hayatı fakirlik ve hazlardan vazgeçme üzerine kuruluydu. Tao’yla, Yol ile uyumlu yaşamak ve yazmak için her şeyden el etek çekmeden önce “üstünde yamalı bez, ayağında paçavralar”la Butia Palmiyeleriyle dolu bir parkta çalışıyordu. Ne iktidar ne şan istedi; bakan olmayı reddetti. Konfiçyus’un müridleri nazarında bir çılgındı.
Eseri ismiyle anılır. Kimi kısımlarının öğrencileri tarafından yazılıp yazılmadığı kesin değildir, fakat malum Zhuangzi Çin felsefesinin en zengin hazinelerinden biridir; bu açıdan Hintlilerin Upanişadlarıyla ya da Batı’daki Sokrates öncesi külliyatla kıyaslanabilir. Fazlasıyla rasyonel olan Konfüçyusçuluk karşısında, Taoculuğa metafizik ve mistik boyutunu kazandıran bir “kutsal şaheser”dir.
Bu eserde dinginliğin, “doğal olanın” en üstün iyilikolduğu söylenir; ruhsal mutluluk duyuların ve dünyevi kimliklerin doğurduğu yanılgılardan sıyrılmaya bağlıdır; sadece devinim, hayatın sonsuz başkalaşımı bakidir; sınırsız gerçeklik ölçüye gelmez zira sonsuz hertür ayrımı ortadan kaldırır; hiçbir şey kendi başına neküçük ne büyük ne çirkin ne de güzeldir; kötü olmadan iyiyi, düzensizlik olmadan düzeni, şanssızlık olmadan şansı, karanlık olmadan ışığı, hayal olmadan gerçeği kavrayamayız. “Rüya görürken, bunun bir rüya olduğunu bilmeyiz. Rüyamızda bir başka rüyaya açılırız ve ancak uyandıktan sonra, gördüğümüzün rüya olduğunu bilebiliriz. Büyük uyanıştan sonra da yaşadığımızın bir büyük rüya olduğunu göreceğiz.”
Bir gün, Zhuangzi rüyasında kelebek olduğunu görür, yaşadıklarını şöyle anlatır: “Kelebek olmaktan son derece memnundu: O ne hürriyet, nasıl bir keyifti! Zhou olduğunu unutmuştu. Birden uyandı ve Zhou’nun vücudunda olduğuna şaşırdı. Ama bilmiyordu, Zhou mu kelebek olduğunu görmüştü yoksa Zhou olduğunu gören kelebek miydi.”
Robert Maggiori
Fransızcadan çeviren: Devrim Çetinkasap
Robert Maggiori, Bir hayvan bir filozof, 1984 Yayınevi, Nisan 2017
Kapak İllüstrasyonu: Nuri Kurtcebe