Taner Ay 1980’lerden beri edebiyat dünyasının içinde olan bir yazar. Okurlar onu daha çok 990’lı yıllarda art arda yayınladığı ve kimisi rock dünyasına referans veren eserlerle anımsarlar. Daha sonra uzun süren bir suskunluğa gömülen Taner Ay geçtiğimiz yıldan itibaren edebiyatta gündem oluşturan özgün stilde eserler yayınlamaya başladı. Bir yandan “Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler” tarzı son derecede farklı tasarlanmış “essay” kitapları çıkarken diğer yandan Karar Gazetesi’nin kültür sayfalarında yer alan orijinal yazıları, Kalabalık Cadde gibi iyi kurgulanmış sitelerdeki gündem yaratan atakları ve Pathos Dergisi gibi avangard sanat ve edebiyata adanmış dergilerdeki yol göstericiliğiyle ilgi derledi. Bunların yanı sıra edebiyat dünyasının renkli ve özellikli kişileriyle yaptığı kütüphane buluşmaları, söyleşiler, mutad toplantılar ve müşaverelerle adeta edebiyata adanmış bir yaşamı sürdürmeye başladı. Giderek endüstrileşen, satış, algı ve medya operasyonlarına bağlanan ve içtenliğini yitiren edebiyat ortamımızda bu tarz bir cevher gibi parladı. Edebiyatı edebiyatçı gibi yaşayan birilerinin bu toplumda hâlâ var olduğunu ve ürün verdiğini görmek güzel ve umut vericiydi. Üstelik uzun yıllar ara verdiği yayımlama edimine yeniden döndüğünde gördüğü ilgi ve alâka Taner Ay’ı “cin fikirli”(!) ataklara yöneltmedi. Piyasanın çok satar ve tekel mahiyetindeki büyük yayınevlerine yönelmedi. Bilakis 1984 gibi marjinal fakat kozasında edebiyat duygusu barındıran samimi yayınevleri ile kupon işlere yöneldi. İşte bu fasıldan olmak üzere çok hoş bir “essay” derlemesi çıkardı geçtiğimiz günlerde: “Rüzgâra Yazanlar”
Dürüstçe ifade etmek gerekirse; esas faaliyet alanı eleştirmenlik olmadığı halde okuduğu güzel kitapları okurlara iletmek için kaleme sarılma güdüsü taşıyan bendeniz gibi yazarların kâbusu bu nevi fragmanter kitaplar değildir. Daha ziyade romanlar hakkında yazarken zorlanırız biz. Çünkü romanı okurken ufak bir dikkatsizlik, küçük bir pasajı ya da tümceyi atlamak, tüm eseri bitirmeden kalemi ele almak, hatta ikinci kere kitabı incelemeden ve notlar almadan yazmak kabil değildir. En ufak bir nüansı kaçırdığınızda yazdığını değerlendirme boşluğa düşebilir, anlamsız ve değersiz hale gelebilir. Oysa “essay” türü kitaplar üzerinde özgürce çalışabilirsiniz. Baştan girer, sondan çıkar, sıralama gütmez, canınızın istediği, ilgi çeken pasajlar üzerinde yoğunlaşır onları defalarca okur ve tadını çıkarır, kimi bölümleri de “bönce”(!) bir kenara ittirebilirsiniz. Kitap hakkında yazarken odaklandığınız bölümün cerbezesi yazıyı ilginç ve değerli kılmaya yeter de artar bile. Hem çok zevkli hem de çok kolay yazılardır “essay” kitapları hakkında yazılanlar.
Gel gör ki Taner’in kitabında bu saltanatı sürmek olanaksız. Kitabı baştan sona, satır atlamaksızın, büyük bir ilgi ve dikkatle okudum ve sonlara doğru yer alan Hemingway, Kerouac, Steinbeck gibi bölümlere bir an evvel erişmek için aculluk yapmaya hiç gerek duymadım. Çünkü kitabın her satırı edebiyatın çok müstesna yazarlarına dair inanılmaz bir anekdot zenginliği ve çok orijinal yaşanmışlıklar barındırıyordu. Edebiyatı yaşam tarzı edinmiş kişiler için okuması fevkalade zevkli bir betik çıkmıştı ortaya ve ben en önemsediğim yazarlara doğru atlamak hevesimi bir kenara bırakmış satır satır okuyordum kitabı.
1984 Yayınları’ndan çıkan Taner Ay’a ait Rüzgâra Yazanlar kitabı gerçek bir edebiyat şöleni. İçerisinde daha önce bazıları dergilerde çıkmış on bir uzun essay yer almakta. Bu “essay”lara konu olan yazarlar Rimbaud, Nietzsche, Jack London, Miguel de Unamuno, Federico Garcia Lorca, Christopher Caudwell, Ernest Hemingway, Jose Robles Pazos, Jack Kerouac ve John Steinbeck.
Doğrusu dünya çapında büyük üne kavuşmuş ve haklarında sayısız inceleme ve makale yazılmış bunca ünlü yazarın hakkında yazılacak ne kaldı güneşin altında diye bir soru sorabilirsiniz ilk başta. Taner Ay’ın edebiyat dünyamıza getirdiği yenilik ve üslupçuluk bunun yanıtı olabilir. İlk izlerini “Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler” kitabında edindiğimiz kanıta dayalı araştırmacılık, anekdotları kuşkucu bir şekilde sorgulama, kanıtları bulup yargılara o şekilde varma, “fokuslanılan”(!) detayın en uç noktasına kadar gitme ve kaynak gösterme gibi çılgın çabalarla dolu bu kitabı kimi zaman bir bulmacanın parçası olmuş gibi, kimi zaman öğretilmiş edebiyat tarihini sorgular gibi ama her halükârda bir polisiye gibi nefes nefese; ilgi ile okuyorsunuz. Olasılıkla Taner Ay’ın çok önemli bir pozisyonda 30 yıl ceza avukatı olarak çalışmış olması bu tarzı edinmesinde kaynak teşkil etmiş. Bu denli derin araştırmacılığın, sorgulayıcılığın ve kanıt arayışının nasıl olup da kitabı sıkıcı bir hale getirmediğini ve yazıların su gibi akıp gittiğini ise Taner Ay’ın yazınsal maharetinde aramak lazım.
Taner Ay’ın “Rüzgâra Yazanlar” kitabını, edebiyatı edebiyatçı gibi duyumsamış ve yaşamış büyük yazarlar çağına dair hüzünlü bir ihtiram duygusu ile okumak mümkün. Ama daha önemlisi bu kitaptan çıkarılacak dersler. Günümüzde büyük yazarların çılgın yaşamsal anekdotlarını taklit ederek “deli gibi” davranıp; “bakın ben de büyük yazarım, ben de onlar gibiyim,” demeye getiren irili ufaklı binlerce yazar heveslisi ve müteşairle dolu ortamlar. “Rüzgâra Yazanlar”ı okuduğunuzda bunun hiç de öyle avantadan elde edilebilecek bir ayrıcalıklılık olmadığını en net şekilde görüyorsunuz. Büyük yazarların yaşadığı büyük çılgınlıklarının hepsinin son derecede yakıcı ve nesnel nedensellikleri ve gerçeklikleri var. Günümüzdeki “mış gibici” sahtekârlar ne kadar deli rolü oynayarak “bakın ben de büyük yazarım!” demeye getirseler de biz neticede esere bakarız. Vakıa burada da Rüzgâra Yazanlar’a baktık…
HİKMET TEMEL AKARSU
Rüzgâra Yazanlar – Taner Ay
1984 Yayınevi – Deneme
235 Sayfa
Fotoğraf: Karar Gazetesi