MÜNEKKİD-İ ÂZAM
Marquis d’Istambulin
Dersaadet, Miladî Avril 15
Bu nuhusetli senede zemheri pek mutedil geçdi; lakin Avril beşinde öyle bir kocakarı fırtınası esdi ki az kalsın benim Suadiye’deki ata yadigârı konağın çatısı uçacağidü. Zaten her baharda bir fasıl yüreğim ağzıma gelir. Şu mail-i inhidam konak başıma çökecek deyu. Lakin daha ziyade cenuba açık sahilden esen lodos rüzgârlarından mütevellit olur bu. Bu sene bu nevi mutad, bir bir tebdil oldu. Zemheri zemheriliğini yapmadı, bahar baharlığını… Zemheri’de mintan ilâ gezdik; imdü baharda şayakları sırtımızdan çıkaramioruz. Muhterem hizmetkârım Müyesser hanıma sual edecek olursanız; âdemoğlu azdı; ondan bütün bu melanet başımızda. Haksız da diyemeyeceğim lakin hepiceği de bundan ibaret değil.
Hemi de herkesler gibi Müyesser hanımda da bir haller var ki bu sene sorma gitsin! Bendeniz kocamış muharrir, kitaplarımdan, masamdan, divitimden, hokkalarımdan başımı kaldırıp bir kerre yüzüne bakmış değilim lakin bir “kaç-göç” sorma gitsin! İnanmayacaksınız fekad bu yaştan sonra yanımda peçe takior. Tövbe estağfurullah! Sanki kırk senelik, aile yadigârı Çerkez hizmetkâra hisleneceğim bu vakıtdan sonra?! Fesupanallah!
Çekip bir kenara sual edeceğim bir gün; “Hatun kişi ayıp değil midir?! Bunca sene hizmetimdesin, ikametimdesin; bunca zaman sana suiniyetle yaklaşmadım da bu kocamış yaşımda mı namusuna tasallut edeceğüm?! Adap edep bil bir kerre! Hemi de cümle âlem bekarlar, tekmil beyler Moldovalı, Urus, Ukraynalı hizmetkârlar getirüp garsoniyerler tutub, metresler edinib nice nice edepsizlik eyledü de ben bir kerre bile tevessül etdim mi böyle menfur fiillere?! Bunca senedir bekar gezerim kimin zevcesine, kerimesine, hemşiresine yan bakdım?! Bu yaşdan sonra bu peçe de neyin nesi?! Üstelik beyaz peçe hiç de âdetden değildür! İlla tesettüre gireceksen Osmanlı usulü kara çarşaf, püsküllü kara peçe kullanman iktiza eder!…”
Nalet şerrine kör şeytan deyüb dilimi tutdum ve de işbu lakırdıları sarf etmedim. Lakin içim içimi yedi. Benim gibi bir eski İslambol efendisine bu yapılır mı?! Hemi de 21. Asırda peçe takmak da ne ola?! Müdavimi olduğum sen’at ortamlarında, Aydın Muhiti’nde bunca şuh dilber, bunca ahu ceylan, bunca artist yanımda yöremde gezip dururkene onca senenin kocamış Müyesser hatununa mı bakacağidüm yani?!
Asabım bozuldu! Bari Zuzu kızımı arayayım da Süreyyya Efendi’nin davet etdiği resim ekshibisyonuna giderkene bana refakat etsin dedim. Aydın Muhiti’ne çıkıp bir promenad eyleleyüm. Temiz hava teneffüs edeyim. Malumâliniz böylesi sen’at içtimalarına refakatinizde bir cins-i latifle iştirak etmezseniz pek muteber zevatdan sayılmazsınız. Eksik olmasın Zuzu kızım da beni hiç refüze etmez; neşriyyadcım olmasına mukabil üşenmez bu nevi kaprislerimi de çeker. Giyinir kuşanır benle gelir bu nevi ekshibisyonlara.
Fekad Zuzu kızım beni almak için Suadiye’deki ahşab fakirhanemizin kapısını çaldığında az kalsın kalp sektesinden tahtalı köyü boylayacağidüm. Bunca senenin alafranga hatunu, miniyi Dersaadet’te en iddialı giyen cins-i latif; şort, tayt, bikini, yokini, tanga, manga demeden bilumum mübalağalı urbayı en cürretkâr şekilde her daim, her meclisde giymiş Zuzu kızımın da yüzünde bir peçe! Gözlerime inanamadım! Şoke oldum! Ne diyeceğimi bilemedim?! Herkesin tesettüre gireceği aklıma gelirdi de Zuzu kızımdan kattiyen ummazdım.
“Hayırdır Zuzu kızım! Performans sen’atı mı icra eyleyeceğüz yoksa?!” dedim latife ile karışık.
“A bon! El’an pek nüktedansınız Marquis d’Istambulin! Fekad dünya yıkılıyor siz farkında bile değilsiniz.”
“Dünya yıkılır bittabi Zuzu kızım; mabadınıza yapışan o deri uruba üzerine yüzünüzü peçe ile örterseniz millet gülmekten helak olur haliyle! Bir de gözünüzde kara gözlükler, başınızda mülteci poşusu; tesettürü de dejenere etmeye muvaffak oldunuz! Tebrikler!”
“Hiç latife kaldıracak halde değilim Marquis?! Müsaade edin si’l vous plaît! İçeri girebilir miyim?! Alors, sizin maskeniz nerede?!”
“Ne maskesi Zuzu kızım, maskeli baloya değil pentür ekshibisyonuna davetliyiz! Hemi de niççün içeri giriorsunuz ki ekshibisyona gitmeyecek mi idük?!”
“O la laaaa! Siz hakikaten dünyadan kopmuşsunuz Marquis d’Istambulin, nereye çıkiorsunuz; ihtiyarlara sokağa çıkmanın yasak olduğunu bilmior musunuz?”
“O nasıl kem lakırdı öyle! Biraz saygı, biraz hürmet! Hiç böyle de eşşek şakası ola?!”
“Eşek şakası filan değil Marquis! Açın ajansı dinleyin! Pandemi tüm dünyayı sardı. İzolasyon kuralları uyguluyoruz. Siz ihtiyarlara sokak yok! Artık sen’at evde! Buyurun bakın size neler getirdim…”
Parmak kadar bir şey uzatdı elime Zuzu kızım. Ne olduğunu anlayamadım. Şaşkın şaşkoloz bakakaldım.
“Nedir bu acayip nesne evladım?!” deyu sordum.
“Flash disc Marquis. Size son dönemin filmlerini, sanal spor derslerini, instagram ünlülerinin dijital yayınlarını, son çıkan dergilerin PDF’lerini ve evde maske yapma, ekmek pişirme tariflerini ihtiva eden youtube “kontribüsyon”larını getirdim. Bundan sonra sanat da hayat da evde!”
“Lailaheillallah! Tövbe estağfurullah; siz galiba ciddisiniz Zuzu Hatun?!” dedim hafifçe ciddileşerek. Öksürdüm.
Ansızın Zuzu kızım geri sıçradı;
“Ayyy siz napiyosunuz Marquis?! Neşriyyadcılardan nefret ettiğinizi biliorum lakin bu kadar da olmaz ki! Bu taammüden cinayete teşebbüs resmen!”
“Sen iyi misin Zuzu kızım?! Aklını kaçırmış olmayasun?!”
“Asıl siz aklınızı kaçırmışsınız! Ben size vefa yardımları içün geliorum. Sizi pandemiden korumak içün kendimi feda ediorum, sizin şu yaptığınıza bak! Az kalsın beni infekte edicektiniz ayol! Aşkolsun!”
“Pandomina mı dedin kızım, ne pandominası?”
“Ferhan Şensoy gibi sürekli bana fars replikleri, frankofoni kelimeleri kurmayın si’l vous plaît Marquis! Pandemi ile pandominanın ne alâkası var! Lütfen bu işi sarakaya almayınız. Durum vahim! Lütfen şu nano maskeyi de acilen yüzünüze takınız!”
“Nano maske mi? O da nedir?!”
“Bu sizi kurtaracak olandır Marquis! Bir nevi peçe! Bu pandemi yani sizin anlayacağınız sepici hastalık ağızdan bulaşıyor!”
“Ahh zoooo! İşbu sepici hastalık tevatüründen dolayı mı Müyesser Hanım dâhil herkesler peçe takior bu günlerde! Vallahi de billahi pek bi ömürsünüz siz zamane!”
“Ya şu nano maskeyi hemen takarsınız ya da derhal buradan gidiorum Marquis d’Istambulin! Siz hâlâ mevzunun ehemmiyetini kavramış değilsiniz! İşte memleketimizdeki senatçının münevverin ahvali, dünyadan o kadar kopuksunuz ki pandeminin bile farkında değilsiniz! Sonra da yayıncıları suçlarsınız; kitaplarım satmıyor, iyi tanıtamadılar diye!”
“İmdüüü suçlu ben oldum öyle mi?!”
“Evvet! Bittabii tam da zat-ı âliniz!”
“A bon!” dedim, usul usul nano maskeyi açdım. Utana sıkıla yüzüme geçirdim. Kaderde er kişiye de peçe takmak varmış deyüb iç geçirdim.
“Buyur geç içeri Zuzu kızım. Anlat bakayım bana neler oluyor bu kavanoz dipli dünyada gene.” dedim.
Her daim atadan dededen miras Şiraz halılarıma sivri topuklu rugan ayakkabıları ile basmaktan zevk alan ve seccademi serdiğim odaya bile ayakkabı ile giren Zuzu kızım aniden eğilip ayakkabılarını çıkardı. Bir terlik uzatacak oldum, elinin tersi ile “hayır” işareti yapıp çantasından mese benzeyen bir nevi galoş çıkardı. Galoşları ayağına geçirip ellerine zemzem suyu sıkar gibi itina ile kolonya fısfısladı. Aramıza bir mabeyincibaşı girecek kadar uzağımda duruyordu hep.
“Lavaboyu kullanabilir miyim?” diye sordu.
“Hayırdır, abdest mi alacaksın!” dedim. “Sana havlu versin Müyesser Hanım,” dedim.
“Gerek yok!” dedi kısaca.
Ellerini yıkayıp, esanslı mendille sildi.
“Şimdi ne edeceyük?” diye sordum.
“Kârileriniz sizden hayır haber bekler Marquis. Instagram’dan onlara naklen yayın yapacağız!” dedi. Cebinden son model bir pocket-tilifonu çıkardı.
Evvela direndim. Kattiyyen olmaz dedim. Ama dinletemedim. Kâri kısmısı asrî fiiller ararmış muharririnde. Bu olmazsa olmazmış. Aktüaliteden düşer demode olurmuşum… Bir daha tek kitabım satmaz, neşriyyadcılar yüzüme bakmazmış.
Pöh! Sanki halihazırda pek yüzüme bakıyollarmış da…
Her ne halt ise; yine de neşriyyadcıdır, refüze etmeye gelmez; adamın burnundan fitil fitil getirir bunlar sonra! Hulasa ben kocamış muharrir geçdim pocket tilifonunun karşısına başladım şakımaya. Devr-i Pandemide muharrirlik eylemeye… Lakin aziz kârilerime konuştuklarımdan ziyade Zuzu kızımın o siyah dantelalı şuh peçesi nazarımı celbediordu. İçimden ılık bir rüzgâr geçdi sanki. Bidayetdeki halayıkların o peçeli sureti geldi gözümün önüne. Derin bir helecan hisseddim kablimde. Mazide kalan hatıralar arasında tagayyüb edüp vakd-i zamanında kalbimizi çalmış canları, cananları yâd ettim. Nano maske Zuzu’yu daha cerbezeli kılmış. Mütehassis oldum. Hislendim.
Eskiler boşuna peçe kullanmamış.
Esrarda ne güzellikler var…