Gözleri o bedenin –itaatkâr bir taş gibi yanımda uzanan
açılacak olsaydı, konuşabilirdik.
O ara çoktan gelmişti kış.
Gündüz, doğmuştu güneş ateşten miğferiyle
ve geceleyin ayın yüzüne yansımıştı.
Üzerimizden özgürce akıp gitmişti ışığı
sanki ardımızda hiç gölge bırakmamak
için yere yatmışız gibi,
iki sığ göçük hariç kardaki.
Ve geçmiş her zamanki gibi uzanıyordu önümüzde
durgun, karmaşık, anlaşılmaz.
Kaç vakit yattık orada,
kol kola inerken tüylü pelerinleriyle tanrılar
onlar için inşa ettiğimiz dağdan aşağıya?
Çeviri: Ahmet Aksoy